Okumayı sevmeyen bir toplum olmamızdan çekmiştik yıllarca…
Sade vatandaşından, şirket sahibine kadar hiç birimizin uzun
metinleri okuyacak sabrı yoktu. Okumayı sevemedik bir türlü.
Ancak gün oldu devran döndü, sosyal medya doğdu. Facebook’tan, Twitter’dan bir cümleyi
paylaşmak herkese yetti. Hatta
şirketlere bile… Sosyal medyanın ışıltısına kapılan şirketler, uzun stratejiler
içinden üretilen kısa içeriklerle var olmayı tercih etmeye başladı.
Sosyal hayat açısından bakıldığında, iletişim dünyasının
hızlı ve kısa içeriğe dönüşümü, iletişim açısından ele alındığında aynı
derecede anlamlı gelişmiyor.
Tek iletişim kanalı
üzerinden marka yönetmeye çalışmak ne kadar doğru?
Sıradan insanlar, canının sıkıldığından, sosyal tepkilerine,
sevinçlerine, kederlerine kadar hayatı sosyal medya üzerinden paylaşırken; tüm
iletişim ihtiyaçlarını sadece sosyal medya üzerinden gidermeye çalışan
şirketler ise yeni bir stratejik hatayı hayata geçiriyor.
Yeni medya kanallarının doğuşuyla birlikte, iletişim
ihtiyaçları ve harcamaları her geçen gün çeşitlenen şirketler, yeniliği
yakalamak amacıyla, diğer iletişim kanallarından kısarak, sosyal medyaya kaynak
aktarma yoluna gidiyor.
Yenilik her zaman caziptir. Sosyal medya da bu cazibeli
günlerini yaşıyor.
İletişim kanallarının çeşitlenmesi, iletişimcilerin ve
müşterilerinin işini zorlaştırıyor. Bu yeni dönemde de yine yapılması gereken
şirketlerin iletişim ihtiyaçlarını ve stratejilerini net olarak ortaya koymak
ve mecralara yansımalarını tam olarak belirlemek…
Stratejisini, hedef kitlesini ve beklentilerini
tanımlayamayan şirketler ne yazık ki, bu yeni ve renkli mecrada hayal kırıklığı
yaşamaya mahkum görünüyor.