4 Mayıs 2012 Cuma


HİTLERLİ KAMPANYA SUNULURKEN MÜŞTERİ NE YAPIYORDU?

Halkın duygularını rencide ettiği için Hitler’li şampuan reklamı yayından kaldırıldı; etik kuralları çiğnediği için de reklamı hazırlayan ajans, Reklamcılar Derneği’nden ihraç edildi.

Doğru olan yapıldı ancak merak ediyorum; bu saçma reklam kampanyasının sunumu yapılıp, milyon dolarlık medya satın alma bütçesi önüne konduğu sırada müşteri tarafı ne yapıyordu?

Cevap: Müşteri büyük bir memnuniyetle kahvesini yudumluyordu…

Çünkü müşteri, markasını pamuklara saracak bir ajans değil; etik sınırları zorlayarak marka iletişimi yapmayı prensip haline getirmiş bir ajans seçmişti. Muhtemelen, ajansın daha önceki provokatif işlerine bakıp, reklamın iyisi kötüsü olmaz yaklaşımıyla, kendi markası için de kısa yoldan tanınmaya yarayacak bir reklam hayal etmişti.

Kısa yoldan markanın adını öğretmeye yönelik yapılan reklam çalışmaları, kısacık prodüksiyon süresince markanın dinamiklerinin hakkını veremez. Markanın vaadine dönük birkaç kelime ise, prime time kuşağında yemek yiyen aile bireylerinin masadan başını kaldırmasını sağlayacak dünyanın gördüğü en büyük seri katil “Hitler”in adı altında ezilir.   

“Markanın itibarı, kurumun itibarıdır”

Şimdi müşterinin mağduriyetten bahsetmeye, “milyon dolarlarım, zamanım ve itibarım kayboldu” demeye hakkı var mıdır?

Cevap: Yoktur…

Pekiyi müşterinin, “Biz reklamı bilmiyoruz, ajansa güvendik, bizi yanılttı” demeye hakkı var mıdır?

Cevap: Yoktur…

Markanın sorumluluğu her halükarda müşteriye aittir. O ajansı seçen, o sonu hazırlayan müşterinin kendisidir. Bu nedenle, firmaların ajans seçerken büyük bir sorumluluğu var. Kiminle marka yolculuğu yaptığınız, markanızın kaderini değiştirebilir.

Markası için bu tanıtımı uygun gören bir kurum yöneticisi, acaba ajans kendisini Hitler kostümü içinde göstermeye kalkışsa kabul eder miydi? Kuşkusuz itibarını zedeleyecek böyle bir öneriye şiddetle karşı çıkardı. Oysa marka; onu yaratan, onun için çalışan ve onu yöneten bütünün, yani kurumun itibarıdır.

“Markandan başka kaybedecek bir şeyin yok”

Türkiye’deki işverenlerin hala ısrarla kavramak istemedikleri bir gerçek var ki, o da en değerli varlıklarının markaları olduğu…

Eninde sonunda bir firmada tüm makine parkı yenilenebilir, elemanlar değişebilir, yönetim el değiştirebilir ama sağlam bir marka, tüm bu değişimler yaşansa da onu kullanan ve takip edenlerin algısında her zaman bir değerdir.

Yine güncelden örnek vermek gerekirse, Steve Jobs’suz Apple tahtını kimseye bırakmadığı gibi, gelirlerini de katladı.

Ucuz reklamdan medet ummayan bir şirket zihniyetiyle; insanlara ve hayata neler sunduklarını anlatmayı tercih ettiği için yöneticisini de kaybetmiş olsa, zirvedeki yerini pekiştiriyor.

Pekiyi sizce Türkiye’den neden marka çıkmıyor?