4 Mayıs 2012 Cuma

İNSANOĞLUNUN DAHA İYİYE SAHİP OLABİLME HAYALİ, MARKALARI EFSANELEŞTİRİYOR…

İNSANOĞLUNUN DAHA İYİYE SAHİP OLABİLME HAYALİ, MARKALARI EFSANELEŞTİRİYOR…

 Ekonomik rekabet koşullarının zorlu hale gelmesi ve her geçen gün sistemin küreselleşmesi, ister hizmet, isterse üretim alanında faaliyet gösteren oyuncuların varlığını sürdürmesini zorlaştırıyor.

Sistemin içinde ayakta kalabilmenin en önemli koşulu, sonsuz ürün ve hizmet arzı içinden ayrışabilmek…

Müşteri tarafından tercih edilen, sevilen (lovemark), müşterisinde ürün veya hizmetiyle birlikte satın alma duygusunun gerekçelerini üretebilen markaların ayakta kalacağı bir dönemden geçiyoruz. Yani “marka” olgusu günümüzde bir “etiketten” çok daha fazlasını ifade ediyor.

Marka olmanın yolu, müşterinin aklına, kalbine ve ekonomisine seslenen optimal kombinasyonu oluşturmaktan, mantıklı bir pazarlama konumlama ve buna bağlı iletişim çalışması yapmaktan geçiyor.

Her hedef kitlenin ekonomik gerçekleri farklı olsa da, insanların hayata yönelik beklentileri hep daha iyiyi hedefliyor. A+ segmentteki markaları belki dünya nüfusunun ancak %1’i tüketirken; geri kalan %99’unun, o markaya sahip olabilme hayali; söz konusu markayı efsaneleştiriyor ve efsanesinin yaşamasına yardım ediyor.  

Marka olmanın olmazsa olmazları arasında konumlama ve pazarlama çalışmaları kadar önemli olan bir başka etmen “marka vaadidir”.  Gerçek markalar, müşterilerine o çok iyi tarif ettikleri eşsiz vaadi, eksiksiz ve en ufak hayal kırıklığına yer bırakmayacak şekilde sunarlar.

Aslında bir markanın bağımlı müşterisi, o en ufak hezimete yer bırakmayacak hizmet için bedel ödediğini gayet net bilir. Bu durum, müşteri ve marka arasında bir nevi konsensüstür. Marka vaadi, kalite ve hizmet standardı ile müşteri taleplerini doğru okuma sonucunda ortaya çıkan, markanın ruhudur.

“Gerçekliğin gücü ve cazibesi var”

Doğru reklam ve pazarlama faaliyeti, bir insan ruhu kadar kendine özgü olan marka kimliğini, markanın doğasına uygun bir dille hedef kitleyle paylaşabilmelidir.  

Marka iletişimi,  marka vaadinin gerçekleri üzerinden yürütülmelidir. Gerçekliğin her zaman gücü ve cazibesi vardır. Doğru iletişim, markanın bugünkü gerçeklerinden hareketle, hedeflerini kucaklayabilecek iletişimdir. İletişim çalışmalarında, elbette hayallere ve ümitlere de yer olmalıdır. Ancak, “…mış gibi” yürütülen iletişim çalışmalarındaki samimiyetsizliği müşteri hemen yakalar. Zira hayatı boyunca binlerce reklam pazarlama atağına maruz kalan ortalama bir müşteri algısı, gerçek bir marka vaadini en hassas kuyumcu terazisinden daha adaletli değerlendirir.